top of page

Neden Instagram hesabımı sildim? #BeKind

  • Alara Işın Kaya
  • 20 Tem 2020
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 9 Haz 2023

Tavsiye Edilen Müzik: Cup Of Tea, Kacey Musgraves


Tabii ki de bunun bir hikaye olmadığının bilincindeyim. Bir şekilde bu yazımı kurgulayıp hikaye olarak sunmayı tercih ederdim ama direkt olmanın daha iyi olacağını düşündüm. Bir bloga dönüşmemek konusunda epey inatçıyım ancak gerçekten paylaşmayı önemli bulduğum bir konu hakkında yazmak istedim. Kimse göremeyecek olsa da en azından gelecekteki kendime bir hatıra olarak bırakmak istiyorum bu yazıyı köşeye.


Şimdileri herkesin kullandığı, modern toplumumuzun en güncel bağımlılıklarından biri olarak hayatımıza giren ve bir türlü çıkmak bilmeyen, sosyal medyanın iddialı sitesi Instagram. Instagram benim on sekiz yıllık hayatımın altı yılında vardı. Kısa zaman değil, hayatımın üçte biri. Eminim bir sosyal medya hesabının hayatımda bu kadar çok yer kaplamasına şaşırıp kalacak bir sürü yetişkin vardır ama işin gerçeği böyle. Maalesef biz milenyum çağı çocukları kendimizden on yaş büyüklerin çok da mücadele etmeye gerek duymadığı modern bir problemin içine doğduk. Doğup büyüdüğümüz zamanda akıllı telefonlar vardı. Tabii ki de teknolojinin bu güzel faydalarının da yararlandık. Çeşitli kültürler ile tanıştım, diller öğrendim, araştırdım, okudum... Beş sene erken ya da beş sene geç doğmak istemezdim. Kendimi şanslı buluyorum çünkü çocukluğum ne bilgisayar başında geçti ne de ilkokulda ödev yaparken ansiklopedi karıştırmak zorunda kaldım. Güzel bir denge ve düzen içinde büyüdüm. İşte bu yüzden şimdi sağlıklı bir şekilde sosyal medyanın üzerimdeki etkilerini gözlemleyebiliyorum. Önceleri bu düşündüklerimi Instagram'da paylaşmaya çalıştım. Okulumdaki, eski okulumdaki arkadaşlarıma ya da tanıdıklarıma sosyal medya üzerindeki siber zorbalıkların ya da bu sosyal medyadaki katı güzellik standartlarının gereksizliğini açıklamaya çalıştım. İşin garip tarafı çoğu benim fikrime katılsa ve desteklese dahi Instagram'ı delice kullanmaya devam ediyor ve ''O ne der, bu ne konuşur?'' korkusuyla kendi düşündüklerini, oldukları kişiyi azıcık törpülüyor ve yoluna devam ediyordu. Bu davranışta bulunan kişileri yargılamıyorum. Hayır, yanlış anlaşılmasın. Bunları söylüyorum çünkü ben de böyleydim. Hatta dürüst olmak gerekirse benim sosyal medya ile olan anılarım daha da utanç vericidir. Bu yüzden konuşup paylaşacağım ki bir kişi bile okusa yazdıklarımı kendinden bir parça bulsun.


Ben Instagram hesabımı aktif bir şekilde kullanmaya doğup büyüdüğüm Edirne'den ayrılıp İstanbul'da Kadıköy Anadolu Lisesinde okumaya geldiğimde başladım. O zamanlar daha on dört yaşında utangaç bir kız olduğum için çevremde olan bitenleri sorgulamadan kabul etmeye meyilliydim. Okula ilk geldiğim gün İstanbul'da doğru düzgün kimseyi tanımıyordum ama sanki benim dışımdaki herkes birbirini tanıyordu. (Sanki demek doğru olmaz, gerçekten de çoğu birini tanıyordu.) Okulun ilk günü ben etrafa çekingen bakışlar atarken insanlar ''Aaaa, sen şu musun? Sen de busun!'' şeklinde birbirleriyle konuşuyorlar, sarılıyorlardı ve ben bu insanların ne kadar da rahat arkadaşlık kurabildiğine hayran hayran bakıyordum. Sonradan öğrendim. Sosyal medya üzerinden tanışmışlar, bir dönem grubu da kurulmuş telefon üzerinden. (Bahsetmeye gerek dahi yok ben o toplulukta değildim.) Ben de aralarına kabul edilmek istiyorsam bu benim için önemli imajı ben de işte tam o anda kuruldu. Hayatımın bu anına kadar hiçbir anda popülarite ya da başkaları tarafından tanınma isteği duymamıştım. Tamamen kendi için uğraşan, çalışan ve bunu biriyle paylaşmaya gerek duymayan biriydim. Arkadaş çevrem övünülecek kadar geniş değildi ama istikrarlıydım. Kendi üzerime çok iyi odaklanmıştım. Satranç, dans ve derslerim benim için çok büyük bir önem ifade ediyordu. Yazı yazmayı da çok seviyordum. Kendimi motive etmek için başka insanları değil, yazdıklarımı kullanıyordum. Her seferinde farklı bir hayal dünyasında günlerimi geçiriyordum ve daha çok çocukken bile yaşıtlarım benim çok hayalperest olduğumu söylüyordu. Lisenin bazı dönemlerinde ise yaşadığım kişilik arayışında bu yönümü tamamen bir kenara bıraktığımı fark ettim. Hayalini kurduğum ben ile yaşadığım ben arasındaki fark gittikçe açılıyordu. Bu fark açıldıkça da çıktığım yolu bulamıyor, geri dönemiyordum. Bu süregelen kayboluşlarım ise sosyal medyanın hayatımdaki yerinin artmasıyla başladı. Okul daha yeni başlamışken eli yüzü düzgün ve sosyal becerisi yüksek insanların hepsinin bir grup içinde olduğunu gördüm. Ben ve benim gibi ''çok bilinmeyen'' insanlar ise sanki bu grupların dışında bırakılmıştı. Eminim bu yazıyı okuyan okul arkadaşlarımdan bazıları yazdıklarıma şüphe ile yaklaşacaktır. Ama bazen yaşadığınız olayları durdurup da dışarıdan nasıl gözüktüğünüze bakamıyorsunuz. Ben o zamanlar sadece o insanlara çok özendiğimi ama ister istemez bir dışlanmışlık duygusu içinde savrulup gittiğimi hatırlıyorum. Yavaş yavaş kendimi törpülemeye, herkes nasıl davranıyorsa öyle davranmaya işte böyle başladım. Arkadaşlarımdan biriyle Instagram'daki takipçi sayımızı arttırmak için rastgele insanlara takip attığımızı da artık çekinmeden söyleyebilirim sanırım. Çünkü biliyorum ki çağımızın en karanlık taktiklerinden biri değil bu. Eski sevgilileri izlemek için açılan ''fake hesaplar'', Instagram'a fotoğraf atmak için doğru saati beklemeler ve işin en komik tarafı bu fotoğrafların altına yazdığımız ''caption'' olayı... Şunu fark ediyorum ki takip ettiğim çevremde yaşayan, okuyan bini aşkın yaşıtımın çoğu aynı şekilde ''caption'' yazıyor ve birbirlerine yine aynı şekilde yorum atıyorlar. Birbirimiz üzerindeki bu bulaşıcı tek tarz; yorumlarımıza bile yansıyor ise fotoğraflarımız, sosyal medyada nasıl bir imaj çizdiğimiz... bunlar üzerindeki inanılmaz etkisini tahmin etmek sizin için artık daha kolay olmalı. Bunun tabii ki de istisnaları var. Üst dönemlerimden ve kendi dönemimden görüp örnek aldığım kişiler çok oldu. Belki de daha önce konuşmadığım bu kişiler sayesinde şimdi ''Durun, acaba bir şeyi yanlış yapıyor olabilir miyiz?'' deme cesaretini buluyorum. Her seferinde teslim aldığımız bayrağı biraz daha ileri taşımak gerektiğini düşünüyorum. Eğer yanlış bulduğumuz şey hakkında oturup birkaç kelime edemeyeceksek ne çalıştıklarımızın ne de zekamızın kimseye yararı olmayacaktır. Çevremde cevher gibi kişiliklere sahip insanlar olduğunu görüyorum. Çok kibar, çok yetenekli insanlar var. Ve bu güzel insanlar sadece Instagram üzerinde popüler olmadığı ya da Snapchat üzerinden günde yüz adet kişi ile konuşmadığı için bazı kişiler tarafından hor görülebiliyor... Ne kadar çocukça değil mi? Eğer siz de böyle bir şey yaşayan kimsenin olmadığını, benim abarttığımı düşünüyorsanız bir dahaki sefere yanından geçip gittiğiniz insanları daha iyi gözlemleyin. Sadece sosyal medyada önümüze çıkan kişileri güzel/yakışıklı diye sınıflandırmadan hikayelerini ve düşüncelerini gözlemleyebilme şansımız olsaydı... Eğer bu şansa sahip olsaydık belki de hak etmeyen insanlara bu gücü vermezdik.


Eminim çevremde zorbalık görmüş/zorbalığa tanık olmuş/zorbalık yapmış insanlar vardır. Bir çoğumuz bu olaylar gerçekleşirken farkında olmadık, belki de olduk ama bu bizim için öyle normalleşmişti ki durup da düşünmedik. Dürüst olalım hanginize tanımadığınız bir kızın fotoğrafı gönderilmedi? Hanginiz tanımadığınız bir insan hakkında doğruluğundan emin olmadığınız atıflar duydunuz ve sustunuz? Peki ya kaçınız sosyal medyada normalde görmeye alışık olmadığınız türden bir gönderi gördüğünüzde bunu diğerleri ile paylaşma ihtiyacı hissetmedi? Bunu neden yapıyoruz?


Bunu yapıyorsunuzuz çünkü; eğer siz olsaydınız o fotoğrafı paylaşmazdınız çünkü çirkin. Eğer siz olsaydınız dans ettiği o videoyu koymazdınız çünkü yeterince iyi değil. ''Şarkı söylerken sesi çatlamış.'' ''Attığı yoruma bak, eski sevgilisi ile tekrar mı barışmış? Yeter yahu!'' ''Bu da tekrar kilo almış, hayvan gibi olmuş.'' ''Eskiden çok güzeldi, karantina yaramamış.'' ... Ama işte sorun da burada. Siz ''o'' değilsiniz. Sadece bir anlığına durup sosyal medyadaki yaşantımızın gerçek olduğunu düşünelim. Evet belki de günümüz pahalı restaurantlarda geçecek, topuklu ayakkabılar ve arkadaşlarla dolu parıltılı anlarımız olacaktı. Biri bize baktığında yüzümüzü en doğru, en güzel açıdan görecek ve büyüleyici olduğumuzu düşünecekti. Ya da öyle mi? Hepimiz çok güzel/yakışıklı olsaydık ama karakterlerimiz tek tip ve arkadaş olarak gördüklerimiz dedikoducu kişilikler olsaydı her şey daha mı güzel olurdu? Ütopya gibi gözüken bir distopya yaratmış olmaz mıydık? Böyle bir dünyada güzel bir beden arayışında mı olurdunuz yoksa kibar bir ruh mu? Ben büyüklerimizden bize geçmiş ''Elalem ne der?'' anlayışını sosyal medyaya taşımamaya, ''Bunu atsam kaç beğeni alır?'' anlayışını zihnimden silip atmaya ve her kişinin sosyal medyada gönlünce farklı olabilmesini desteklemeye karar verdim. Ve şunu size garanti ederim ki içinizde var olduğunu bilmediğiniz katı güzellik standartlarını bir kenara bırakırsanız her gencin kendine ait güzellikleri olduğunu ve her bireyin de sadece ve sadece kendi benliği içinde iken güvende ve mutlu hissettiğini rahatça göreceksiniz.


Benim yolculuğuma gelince ise kısa bir zaman önce Instagram benim için öyle umutsuz bir yere dönmeye başlamıştı ki güvenli çizgi dediğimiz alanın dışına çıkan herkesi sanki çok önemli bir şey yapmışlar gibi taktir etmeye başlamıştım. Başta çevrem tarafından garip karşılanan bu hareketim (Dedikodu amacıyla yönlendirilen fotoğraflara iltifat etmek, taşlamak için önüne atılan fotoğraflara gülümsemek, bir kız olarak başka kızları da desteklemek...) zamanla normalleşmeye başladı. Yok güzel dans ediyormuş yok etmiyormuş, kilo almış mı almamış mı ya da bu da neyin nesiymiş umurumda da olmadı. Çünkü cesaret ve özgüven de güzellik ya da yetenek kadar taktire şayan bir özelliktir.


Sosyal medyada ne kadar takipçiye, beğeniye ve arkadaşa sahip olduğunuz size gerçek dünyada da bir o kadar başarı elde edeceğinizin garantisini maalesef ki vermiyor. Bir elektrik kesintisi kadar uzaktasınız o dünyaya. Çok insan tanıyorum ki sosyal medyada peşinden koşulan, her gün başka birileriyle başka yerlerde olan ama günün sonunda kendini yalnız ve mutsuz hisseden. Artık ''Sosyal medyada herkes iyi yanlarını paylaşıyor.'' lafını o kadar çok duyduk ki bu cümleye duyarsızlaştık. Bu artık bir iddia değil bir gerçek. Sürekli doğruluğunu unuttuğumuz, içten içe ''Bende mi bir sorun var?'' diye kendi benliğimizi sorguladığımız bir gerçek. Ben düşünüyorum ki sırf sosyal medyada çizdiğimiz farklı imajlardan dolayı kendisiyle tanışamadığım insanlar, kuramadığım dostluklar var. Bu yüzden her geçen gün kendimi bu güvenli alanımın biraz daha dışına itmiştim. Görünen oymuş ki son adımım tamamen bu bağımlılığımı bitirmek, binlerce takipçimi bir daha görmemek üzere kenara bırakmakmış. Evet, bu benim için gurur verici bir şey. Kaçınız seneler boyunca binlerce saatini ayırdığı, emeğini verdiği bir şeyi tereddüt etmeden kaldırıp atabilirsiniz? Yaptığı hareketleri ve aldığı kararları sırf daha havalı durmak için küçümseyecek bir insan değilim. Ancak ben de yukarıda anlattığım insanlar ile aynı hataları daha önce yapmamış olsam neyden bahsettiğimi bu kadar iyi bilemezdim. Ama ben bu yanlış alışkanlardan, bizi aynı tonda buluşturup renklerimizi solduran sosyal medyanın yıkıcı etkisinden kurtulabildiysem herkes yapabilir. Üstelik bunu yapmak için her şeyi silip atmaya da gerek yok: Küçük bir adım atıp kaba bir yorum yapmak yerine kibar olabilir ve siber zorbalığa göz yummayabilirsiniz. Herkesin yanlış olduğunu düşündüğü bir şeye karşı çıkabileceğini, bedelleri ne olursa olsun kendi doğrusunun peşinden koşabileceğini biliyorum. En boynu bükük, en içine kapanık çiçeğin bile bir gün açabileceğine inanıyorum.


Bir gün gelir ve sen kırmızı karanfillerin arasında pembe olmak istediğine karar verirsin. Bu kararı verdikten sonra ise biri sana ''Sen neden böyle değilsin? Neden bu kadar garipsin?'' dese bile bu artık senin için bir hakaret olmaktan çıkmış ve iltifata dönüşmüştür bile. Çünkü artık farklı olmanın, kendin olmanın korkusu yüreğinde yer etmiyordur. Herkesin kendi rengini bulabilmesi, korkusuzca ifade edebilmesi ve diğerlerini de bunu yapabilmeleri için cesaretlendirmesi dileği ile...

Yorumlar


FOLLOW ME

  • Instagram Sosyal Simge

© 2002 proudly made in Turkey

bottom of page